DİSK’in taşerona kadro gündemiyle ilgili görüşlerini ve taleplerini duyurduğu basın toplantısı 14 Aralık 2017 Perşembe günü DİSK Genel Merkezinde yapıldı.
Basın toplantısında DİSK Genel Başkanı Kani Beko, DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Başkan Yardımcısı Cafer Konca ve DİSK Yönetim Kurulu üyesi Kanber Saygılı’nın yanı sıra sendikalarımızın genel başkanları, şube başkanları, genel merkez ve şube yönetim kurulu üyeleri ve çok sayıda işçi katıldı. Toplantıda sendikamızı Genel Sekreter Yardımcımız Ergün İşeri temsil etti.
Genel Başkan Beko, basın toplantısının hemen başında, DİSK eski Yönetim Kurulu üyesi ve Gıda-İş Sendikası eski Genel Başkanı Celal Ovat’ın ani ölümü nedeniyle kısa bir konuşma yaparak üzüntülerini dile getirdi.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko tarafından yapılan basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
Yıllardır kadro hakları için mücadele veren taşeron işçilerinin haklarının geç de olsa teslim edileceği, geçtiğimiz hafta hükümet tarafından duyuruldu.
Tüm taşeron işçilerin bildiği gerçekleri bir kere daha hatırlatmakta fayda var. Taşeron çalıştırma biçimi AKP iktidara geldikten sonra kamuda ve belediyelerde esas istihdam biçimi haline geldi.
AKP döneminde sayıları hızla artan yüzbinlerce taşeron işçisi yıllardır akla, mantığı, hukuka ve insan haklarına aykırı biçimde çalıştırılırken, taşeron şirketlere kamudan büyük bir gelir transferi sağlandı. Kadro hakkını teslim eden mahkeme kararları dahi uygulanmadı. Ülkeyi yönetenler mahkeme kararlarına uymayı dahi seçim malzemesi yaptı. Her seçim dönemi yüzbinlerce işçinin umutlarıyla oynandı, seçim sonrası verilen sözler unutuldu.
DİSK en baştan beri, tüm taşeron işçilerine ayrımsız, kayıtsız, şartsız kadro talebini dile getirmiştir. Maalesef uyarılarımız yıllarca göz ardı edilmiş, taşeron konusu bir kangrene dönüştürülmüştür. Bugün gelinen noktada, geç de olsa bu akıl dışı, insanlık dışı, hukuk dışı istihdam biçimine kamuda son verileceğinin ilan edilmesi asla ve asla bir lütuf değildir.
Öte yandan, taşeron işçilere kadro hazırlıkları sürecinde, sosyal diyalog mekanizmaları işletilmemiş, gelişmeler ve taslaklar sendikalarla paylaşılmamıştır. Konunun asıl muhatabı olmamıza rağmen, 10 gündür elimize bir taslak geçmemiş, bu konuda üyemiz olan ve olmayan işçilerin bizlere yönelttiği sorulara yanıt verilememiştir.
Aileleriyle birlikte milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren böylesine önemli bir konuya dair, hiçbir diyalog yürütmeden, tek taraflı olarak hükümet cephesinde yapılan kimi açıklamalar kadro umuduna bir kez daha gölge düşürmüş, işçiler endişeli bir bekleyiş içine girmiştir.
Bu noktada, elimizde bir taslak olmasa da, yapılan kimi açıklamaları değerlendiren DİSK Yönetim Kurulu, işçiler arasında endişeye yol açan kimi konularda hükümeti uyarmayı bir görev bilmektedir.
- Yerel yönetimlerde çalışan taşeron işçiler kamu işçisi olarak kadroya alınmalıdır.
Yapılan açıklamalarda 450 bin işçinin 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 4-D maddesi kapsamında kamu işçisi olarak kadroya alınacağı ancak yerel yönetimlerde çalışan 400 bin işçinin ise kamu işçisi değil yerel yönetimlerin iktisadi teşekküllerinde (belediye şirketlerinde, BİT’lerde) kadroya alınacağı açıklandı. Böylece daha baştan 400 bin taşeron işçisi kadro dışı bırakıldı.
Bu işçiler için her iktisadi teşekkülde ayrı toplu iş sözleşmeleri yapılacak. Belediyelerdeki kadrolu kamu işçilerinin haklarından şirketlere geçirilen işçiler yararlanamayacak. Öte yandan belediye şirketleri özel hukuka tabi olacağı için bu şirketler bünyesinde taşeron işçiliğin yeniden ortaya çıkması tehlikesi bulacak.
Ciddi ayrımcılık ve eşitsizlik yaratacak olan bu uygulama kabul edilemez. Belediyelerde çalışan taşeron işçiler de kamu işçisi olarak kadroya alınmalıdır.
- KİT’lerde çalışan taşeron işçiler de kadroya alınmalıdır
KİT’lerde çalışan taşeron işçilerin kadroya alınıp alınmayacağına ilişkin belirsizlik sürüyor. Kamuoyuna yansıyan açıklamalarda KİT’lerdeki taşeron işçilerin kadroya alınması yer almıyor. Basına yansıyan bilgilerden öğrendiğimize göre, KİT’lerde çalışan taşeron işçiler ile ilgili Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir hazırlık yapıyor. Ancak bu hazırlığın ne olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in basına yansıyan “KİT’lerin kadroya dâhil edilmesi son derece yanlış olur” şeklindeki talihsiz açıklaması kaygımızı artırmaktadır. KİT’lerde çalışan taşeron işçiler de mutlaka kadroya alınmalıdır.
- Güvenlik soruşturması ayrımcılık ve tasfiye yaratır
Taşeron işçilerin kadroya alınmasında güvenlik soruşturması uygulaması kabul edilemez. 676 sayılı KHK ile devlet memurluğuna giriş için yeniden getirilen güvenlik soruşturması uygulaması hukuksal gerekçelere dayanmayan keyfi bir süreç olarak işliyor. Haklarında kesinleşmiş yargı kararı olamayan, adli sicili temiz olanlar keyfi polis ve istihbarat raporlarına göre sakıncalı bulunuyor ve atamaları yapılmıyor.
Her şeyden önce güvenlik soruşturması devlet memurluğuna atama için getirilmiş bir koşuldur. 657 sayılı kanunun 4-D maddesi kapsamındaki kamu işçileri devlet memuru değildir ve 657 sayılı kanun kamu işçilerine uygulanamaz. Dolayısıyla 676 sayılı KHK kapsamında getirilen güvenlik soruşturması ve arşiv taraması koşulu kadroya alınacak taşeron işçiler için geçerli değildir
İşçilerin güvenlik soruşturmasından geçirilmesinin yasal zemini yoktur. Dahası buna gerek de yoktur. Çünkü kadroya alınan işçiler bugüne kadar yaptıkları işleri yapmaya devem edecek. Bugüne kadar bu işleri yapan işçiler güvenlik açısından bir sorun oluşturmadıysa güvenlik soruşturmasına neden ihtiyaç duyuluyor? Kaygımız güvenlik soruşturması bahanesiyle siyasal ayrımcılık yapılması ve partizanlık yaşanmasıdır. Taşeron işçilerin kadroya alınmasında güvenlik soruşturması koşulu olmamalı, adli sicil kaydı yeterli olmalıdır.
- Sınav koşulu keyfilik yaratır
Yine basına yansıyan bilgilere göre taşeron işçilerin kadroya alımında sınavdan söz edilmektedir. İşçilerin yıllardır yaptıkları işi yapmaya devam edecekleri, işlerinde bir değişiklik olmayacağı söyleniyor. O halde sınav gereksiz bir külfet haline gelecektir. Sınavın nesnel ve tarafsız olacağına dair de kaygılarımız var.
Kamuya personel alımında sözlü sınavlarda yaşanan keyfilikler dikkate alındığında sınav koşulu kadrolaşma kaygımızı artırmaktadır. Sınav koşulu taşeron işçilerin bir bölümünün işsiz kalmasına ve ayrımcılığa yol açabilir. Taşeron işçinin kadroya alınmasında sınav koşulu aranmamalıdır.
- İkinci sınıf kamu işçiliğine hayır-haklar eşit olmalı!
Kamu işçisi olarak kadroya alınacak işçilerin ücret ve sosyal hakları konusunda belirsizlikler sürüyor. Basında yer alan bilgilere göre bu işçiler 2019’a kadar zam alamayacak. Kadroya alınan işçilerin ücretleri aynı işi yapan diğer kamu çalışanları ile aynı olmayacak. Bir diğer ifadeyle ikinci sınıf kamu işçiliği ortaya çıkacak. Taşeron işçilerin kadro mücadelesi, onları ikinci sınıf işçi olarak gören bir anlayışa karşı onur mücadelesidir. Kamunun kendi işçileri arasında yeni bir tabakalaşma yaratacak ve iş barışını bozacak böyle bir ayrımı yeniden üretmesi kabul edilemez.
Taşeron işçiler kadroya alındıklarında kendileri ile aynı işi yapmakta olan kamu işçileri ile eşit haklardan yararlanmalıdır. Kadroya alınan taşeron işçilerin ücret ve sosyal hakları mevcut kamu işçileri ile aynı olmalıdır. Bu durum Anayasanın ve İş Yasası’nın eşitlik ilkesinin gereğidir.
Taşeron şirketlerin bir kısmında var olan toplu iş sözleşmelerinin çoğu Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanmış kötü sözleşmelerdir. Taşeron işçilerin bir bölümü ise toplu iş sözleşmesinden yoksundur. Taşeron işçilerin geçtikleri kurumlardaki toplu iş sözleşmelerinden yararlanmaları konusunda bir belirsizlik olması, eski ve yeni işçiler arasında ciddi bir fark yaratacaktır. Kadroya alınan işçilerin sendika üyelikleri, kamu toplu sözleşme kapsamında olmaları ve grev hakları konusunda diğer işçilerden farklı, istisnai, sınırlandırıcı bir düzenleme kabul edilemez.
- Geçmiş kayıplar karşılanmalı ve feragat koşulu aranmamalı
Bilindiği gibi taşeron işçiler yıllardır yasaya aykırı biçimde muvazaalı (hileli) olarak çalıştırıldı.
Taşeron işçiler ve sendikalar tarafından açılan ve kazanılan çok sayıda dava söz konusudur. Uygulanmayan çok sayıda yargı kararı var. Taşeron işçilerin, muvazaa kararlarına dayanarak açtıkları alacak davaları var. Sonuçlanan davalardan kaynaklanan alacakları mevcut. Bu yargı kararlarının gereği yerine getirilmeli ve taşeron işçilerin geçmiş kayıpları karşılanmalıdır. Yapılan açıklamalara göre, kadroya geçmek isteyen işçilerden bu dava ve alacaklarından feragat etmeleri istenecek. Aksi takdirde bu işçiler kadroya alınmayacak.
Kadroya alınmak için davadan feragat koşulu yargıya müdahaledir. Kadroya alınan kamu işçilerinin hukuksuz bir uygulamayla ortaya çıkan geçmiş kayıpları karşılanmalıdır. Kıdem tazminatı ve yıllık ücretli izin hakları taşeron şirketlerde çalışmaya başladıkları süreden itibaren geçerli olmalıdır.
Hükümetin yıllardır sürdürdüğü hukuk dışı, akıl dışı ve vicdansız taşeron uygulamasından geri adım atması doğru bir adımdır. Ancak bu adım geçiş sürecinde yapılacak hukuksuz ve keyfi uygulamalarla sekteye uğratılmamalıdır, yeni yeni mağduriyetler yaratılmamalıdır. Taşeron işçiler kadro umut ederken, işsiz kalmamalı, kazanılmış hakları gasp edilmemeli, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalıdır.
Kadroya alım süreci bizlerle müzakere edilerek ve mutabakata varılarak yürütülmeli ve ayrımcı uygulamalardan kaçınılmalıdır.
Taşeron sistemi iflas etmiştir. Kamuda taşeron uygulamasından vazgeçilmesi bu iflasın tescilidir. Ülkeyi yönetenler, hukukun, aklın ve vicdanın etrafından dolanmaya kalkmamalıdır. Yapılması gereken kamudaki ve yerel yönetimlerdeki tüm taşeron işçilere ayrımsız, koşulsuz kadro hakkının tanınmasıdır.
Öte yandan taşeron düzeni özel sektörde de ciddi hak kayıpları ve mağduriyetler yaratmaktadır. Özel sektördeki taşeron uygulamaları da masaya yatırılmalıdır. Buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki taşeron sistemini tümüyle ortadan kaldırana kadar mücadelemiz sürecektir!
This post is also available in: Türkçe