11 Ekim 2022 tarihinde DİSK Genel Merkezi’nde toplanan Başkanlar Kurulumuz, aşağıda yer alan sorunları ve konuları görüşerek aldığı kararları kamuoyu ile paylaşmaktadır:
Türkiye tarihinin en sert bölüşüm krizi ile karşı karşıyayız.
Yüksek enflasyonla yoksullaştırılan, adaletsiz vergi sistemiyle “dilim dilim soyulan” milyonlarca işçi, emekçi, dar gelirli büyük bir alım gücü kaybı yaşarken, Türkiye ekonomisi bir avuç sermayedar için “büyüyor”. Bu ülkenin yüzde 99’u büyük gelir kaybına uğrarken, kârına kâr, servetine servet katan yüzde 1’in “gözleri ışıldıyor”.
İşçiden, emekçiden, yoksuldan, dar gelirliden alıp sermayeye, zengine kaynak aktaran politikalar, özellikle pandemi süreci ve sonrasında hız kazandı.
Hesap ortada: Resmi verilerle, GSYH içinde emeğin payı son üç yılda yüzde 37’den yüzde 25’e düşerken, sermayenin payı yüzde 45’ten yüzde 54’e yükseldi.
Yüzde 1’lik kesimin kârları ve servetleri, çalışan nüfusun büyük bir bölümünün asgari ücret civarında bir ücrete mahkûm edilmesiyle büyüdü.
Sendikalaşmanın ve toplu sözleşme hakkının önündeki engellerle, demokratik hak arama yollarının karşısına çıkarılan baskılarla, milyonlarca çalışan asgari ücrete mahkûm edildi, işçilerin ekmeği iktidarın ve sermayenin keyfine bırakılarak gelir dağılımı bozuldu.
İşçilerin vergi dilimleri yoluyla dilim dilim soyulmasıyla, işçilerin patronlarıyla aynı oranda vergi ödemesiyle, zengin ve yoksuldan eşit oranda kesilen dolaylı vergilerle, yandaş şirketlerinin vergilerinin bir gecede sıfırlanmasıyla, sermayeye yönelik vergi affı ve imtiyazlarıyla vergi sistemi daha da adaletsiz hale geldi; halkın yüzde 99’u yoksullaştı, yüzde 1’lik kesim zenginleşti.
Yüzde 1’lik kesimin karları ve servetleri, son 3 yılda işsizlere 23 milyar lira işsizlik ödeneği verilirken işverenlere 58 milyar lira teşvik ve destek sağlayan, kayıtlı işsizlerin sadece yüzde 13’ünün işsizlik ödeneği alabildiği, pandemide bile işsizlerden çok işverenlere fon akıtan İşsizlik Sigortası Fonu ile büyüdü.
Yüzde 1’lik kesimin karları ve servetleri, yoksuldan alınan kaynakların zengini daha da zengin etmesini sağlayan Kur Korumalı Mevduat gibi icatlarla büyüdü.
Özetle yüzde 1’lik kesimin karları ve servetleri yüzde 99’u yoksullaştıran politika tercihleriyle büyüdü.
Biz çalıştık, biz ürettik ama büyümeden payımızı almak bir yana gelir kaybına uğradık.
Türkiye böylesine sert bir bölüşüm krizinin gölgesinde genel seçim sürecine giriyor. Yüzde 99’dan alıp yüzde 1’e veren politika tercihlerinin genel seçimlerde bir karşılığının olması kaçınılmazdır. Bölüşümde adaletsizliği hiç olmadığı kadar artıran bu bilinçli tercihlere karşı işçi sınıfının bilinçli yanıtını örgütlemek bir işçi sınıfı örgütü olarak DİSK’in görevidir.
Türkiye bir yandan bölüşüm krizi bir yandan da demokrasi krizi yaşamaktadır. Ekmek mücadelesi ile demokrasi mücadelesinin bir arada yürütülmesi gerektiği DİSK’in örgütlü bilincine kazınmıştır. Demokrasi işçinin ekmeğidir. Demokrasinin olmadığı yerde, sendikalaşmanın, grev yapmanın, meydanlarda taleplerimizi haykırmanın, hatta mahkemelerde hak aramanın bile ne kadar zorlaştığını işçi sınıfı yaşayarak görmektedir. Bu nedenle genel seçim süreci işçi sınıfının demokrasi mücadelesinin de önemli bir alanı olarak değerlendirilmelidir.
Memlekette demokrasinin son kırıntıları bile tehdit altındadır. Son olarak TBMM’de kabul edilen “sansür yasası” ile gerçek enflasyon rakamlarından bile bahsetmek “suç” kategorisine sokulmaktadır. Enflasyonu düşük göstererek, işsizliği yok sayarak, geçim zorluklarından bahsetmeyi bile “suç” kategorisine sokarak işçi sınıfının ve dar gelirli halkımızın her gün yaşadığı ve tanık olduğu hakikati değiştirmek mümkün değildir. Özellikle seçim sürecinde daha da önem kazanacağı anlaşılan hakikat mücadelesi, işçi sınıfının demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olacaktır.
Hakkın, hukukun, hakikatin, demokrasinin tehdit altında olduğu koşullarda, ülkemiz için belki de bir kader anı olacak genel seçimlerde sadece ülkemizi hangi Cumhurbaşkanı’nın yöneteceğine, hangi parti veya partilerin iktidara geleceğine karar verilmeyecektir. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına denk gelen bu kader anında esas olarak “nasıl bir Cumhuriyet” sorusu yanıt bulacaktır.
Yarım asra yaklaşan neoliberal dönüşüm süreci boyunca “cumhur”un büyük bir bölümü olan çalışanları, üretenleri, işçi sınıfını ve dar gelirli halkımızı dışlayarak adım adım altı boşaltılan Cumhuriyet’in yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin neyi üreteceğine, nasıl üreteceğine ve nasıl bölüşeceğine dair söz ve karar sahibi olması şarttır. Cumhuriyetin temellerini sarsan karanlık tünelden çıkış, toplumun (cumhurun) çoğunluğunun dışlanmasına dayanan sermaye politikalarının sona ermesine bağlıdır. Büyük oranda işçileşmiş bir toplumda demokratik bir cumhuriyet Emeğin Türkiye’si olarak, yani eşitlikçi-halkçı-kamucu-
Emeğimiz, ekmeğimiz, demokrasimiz ve memleketimiz için tarihsel bir dönemin içindeyken Konfederasyonumuz, Genel Başkanından üyesine, sendikalarımızdan bölge temsilcilerine kadar sorumlulukların bilincinde olacak, Emeğin Türkiye’si için ortak bir akıl ve iradeyle, kol kola, omuz omuza, birlik ve beraberlik içinde mücadeleyi yükseltecektir.
Bu tespitlerden hareket eden DİSK Başkanlar Kurulu önümüzdeki dönem için şu konularda görüş birliğine varmıştır:
- Seçim sürecine ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılına girerken işçi sınıfının şartlarını, taleplerini, nasıl bir Cumhuriyet istediğini ifade eden çalışmaların hızlandırılması ve bu doğrultuda Emeğin Türkiye’si mücadelesinin büyütülmesi,
- Ülke tarihin en büyük bölüşüm krizi karşısında “Gelirde adalet-vergide adalet” sloganıyla sürdürdüğümüz mücadele sürecinin daha yaygın, daha etkili ve daha güçlü eylemlerle geliştirilmesi,
- “İşçi sınıfı örgütlü olmadan demokrasi olmaz” fikri etrafında demokrasiyi inşa etmenin, ekmeğimizi büyütmenin, gelir dağılımını adil hale getirmenin olmazsa olmazı olan örgütlenme özgürlüğünün ve toplu sözleşme hakkının önündeki yasal/fiili barajların kaldırılması, sendikal mevzuatın demokratikleşmesi ve başta grev hakkı olmak üzere hakların kullanımının güvence altına alınması doğrultusundaki mücadelenin öne çıkarılması,
- İşçi sınıfının DİSK’e yöneliminin arttığına tanıklık ettiğimiz bir süreçte, her türlü engele, hileye ve baskıya rağmen milyonlarca örgütsüz sınıf kardeşimizin sendikalı olması, DİSK’le buluşması için merkezi, bölgesel ve sektörel düzeyde devam eden örgütlenme çalışmalarımızın yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi,
- Konfederasyon düzeyinde devam eden eğitim faaliyetlerinin farklı işkollarından, bölgelerden ve kentlerden işçileri bir araya getirerek, işçi sınıfının birliğini ve dayanışmasını güçlendirdiği, örgütlenmeyi pekiştirdiği tespitinden hareketle bu faaliyetlerin devamlılığının sağlanması,
- Geçtiğimiz dönemde sırasıyla Trakya’da, İstanbul’da, Kocaeli’de Eskişehir’de, Güney Marmara’da toplanan Bölge Temsilciler Kurulu toplantıların diğer bölgelerdeki toplantılarla sürdürülmesi,
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü‘nde Kadın Temsilciler Kurulumuzun toplanması ve ILO’nun Şiddet ve Tacizin Önlenmesi sözleşmesinin Türkiye’de onaylanması için sürdürdüğümüz mücadelenin yaygınlaştırılması.
This post is also available in: Türkçe