Araştırma Dairemiz DİSK-AR tarafından hazırlanan Asgari Ücret Araştırması Raporu ve DİSK’in asgari ücrete ilişkin talep ve önerileri 9 Aralık 2024 Pazartesi günü saat 11.30’da bir basın toplantısıyla açıklandı.
Basın toplantısına DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, DİSK Genel Başkan Yardımcıları Alaaddin Sarı ve Özkan Atar, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Şükret Sevgener ile DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu’nun yanı sıra Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, Mustafa Sönmez de katıldı.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun açıklaması:
2025 yılı asgari ücreti, yüksek enflasyonun alım gücünü iyice düşürdüğü ve pahalılığın yoğunlaştığı koşullarda saptanacak. Yüksek enflasyonun yaşandığı 2022 ve 2023 yıllarından farklı olarak 2024 yılında asgari ücret ortasında arttırılmadı. Bu durum asgari ücreti enflasyon karşısında ciddi biçimde eritti ve doğal olarak bu durum 2025 yılı asgari ücret artışı beklentilerini yükseltti.
Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir asgari ücret zammı kabul edilebilir değildir. Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki; önümüzdeki günlerde belirlenecek asgari ücret, yüksek enflasyon koşullarında 2025 yılının tamamı için geçerli bir asgari ücret olamaz, olmamalıdır.
Artık Türkiye’de asgari ücret sadece yılın son aylarında değil, yılın tümünde çalışanların en temel gündemlerinden biri haline geldi. Bunun nedeni maalesef çok acı bir gerçeğimizdir: Türkiye’yi bir asgari ücretliler ülkesi haline getirdiler. Asgari ücretliler işçi sınıfının çok küçük, çok istisnai bir bölümünü kapsaması gerekirken ülkemizde asgari ücret ortalama ücret haline geldi. Asgari ücret ve komşuluğunda ücretlerle çalışanların oranı özel sektörde yüzde 50’leri buldu. Türkiye’de her üç işçiden ikisi asgari ücretin sadece yüzde 20 fazlası ve altında bir ücret ile çalışmaktadır. Kadın işçilerde bu oran daha da yüksektir.
Konfederasyonumuzun Araştırma Merkezi DİSK-AR’ın yıllardır hazırladığı raporlarda vurguladığı asgari ücretin giderek yaygınlaştığı ve ücretlerin asgari ücrete yakınsadığı gerçeğini artık bilim dünyası da kabul ediyor. Hükümet çevreleri bile bu gerçeği kabullenmek zorunda kalıyor.
Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği gerçeği yine Merkez Bankası ve farklı araştırmacıların yaptığı çalışmalarla da doğrulanmaktadır ve bugün paylaşacağımız DİSK-AR raporunda bu veriler detaylı biçimde yer almaktadır.
Kısacası ülkeyi yönetenler hepimizi yoksullukta eşitleyen, bütün ücretleri aşağıya doğru baskılayan politikalarını devam ettirerek işçisi, emekçisi, emeklisi hepimizi asgari bir yaşama mahkûm etmektedir. İktidarın hesabını vermesi ve derhal değiştirmesi gereken konu budur: Asgari ücret dünyanın her yerinde sembolik bir ücret iken, ülkemizde ortalama ücret haline geldi ve bu ülke, bu halk, Türkiye işçi sınıfı bunu hak etmiyor.
Bugün, 2024’ün Aralık ayında asgari ücretle ilgili söyleyeceğimiz en temel mesele, Türkiye’nin bir asgari ücret ülkesi olmaktan kurtarılmasıdır. Temel mesele asgari ücretin ülkemizde bu kadar önemli bir konu olmaktan çıkarılabilmesidir. Bunun da biricik yolu, sendikalaşmanın ve sendikal hakların kullanımının önündeki engelleri kaldırmak, sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamını genişletmektir.
Bir ülkede sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa, toplu sözleşme kapsamı ne kadar sınırlıysa o ülkede asgari ücretle çalışanların oranı artar. O nedenle bugün sendikalaşmanın önündeki yasal, fiili, mevzuattan kaynaklanan tüm engellerin kaldırılması ve Türkiye işçi sınıfının özgür sendikalaşmasının sağlanması hem ülkeyi asgari ücrete mahkûmiyetten kurtarmak için, hem de ülkemizin demokrasisi ve geleceği için son derece önemlidir.
Bu nedenle bizler 2024’ün sonunda, bir yandan asgari ücretin ortalama ücret olduğu gerçeğinden hareketle insan onuruna yaraşır bir asgari ücret belirlenmesini istiyor; bir yandan da Türkiye işçi sınıfının asgari ücrete mahkûm edilmesine son vermek için acil adımların atılmasını bekliyoruz.
2025 Asgari Ücreti açıklanırken sadece rakamlar duymak istemiyoruz. Asgari ücreti açıklayan hükümet yetkilisinin, aynı gün, aynı açıklamada, sendikal hakların kullanımının önündeki aengellerin kaldırıldığını da duyurmasını istiyoruz. 2024 Aralık ayında sadece asgari ücret değil, toplu iş sözleşmesi hakkına ulaşmanın önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırıldığı da ilan edilmelidir. İşverenlerin açtığı ve yıllar süren yetki tespit ve itiraz davalarının toplu iş sözleşmesi sürecini durdurmayacağı, bekletici sebep olmayacağı açıklanmalıdır. Asgari ücret belirlenirken, aynı zamanda asgari ücrete mahkumiyetin ortadan kalkması, ücretlerin toplu pazarlıkla belirlenmesi için yasalarımızda var olan “teşmil” mekanizmasının hayata geçirilmesine yönelik somut adımlar atılmalıdır. Örneğin 2024’ün Aralık ayında asgari ücret ilan edilirken, teşmil mekanizmalarının uygulamaya geçeceği, yani toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işyerlerine de uygulanacağı “iş kolları” duyurulmalıdır.
Tüm bunları yapmadan açıklanacak asgari ücret kaç TL olursa olsun, Türkiye işçi sınıfını asgari yaşamaya mahkûm etme niyetinin devam ettiğini gösterecektir.
Öte yandan siyasi iktidar 2024 asgari ücretini ilan ederken bu ücretin şu an fiilen sembolik değil ortalama bir ücret olduğu gerçeğini inkâr etmeden, insanca yaşanacak bir ücret belirlemelidir. Asgari ücreti onaylayan ve açıklayanlar; ev kirasının, çarşı pazardaki pahalılığın, ulaşım, enerji, sağlık, eğitim harcamalarındaki artışların ve “alım gücündeki” sarsıcı düşüşün farkında olmalı ve 2025 yılı için bu farkındalığa uygun bir asgari ücret açıklamalıdır. Çalışanların yarısından fazlasının hayatını sürdürmek zorunda olduğu asgari ücret, açlık sınırının bile altına gerilemiş durumdadır. Son iki yılda 2023 Ocak ayından 2024 sonuna 24 ay boyunca asgari ücret yalnızca 4 ay açlık sınırının üzerinde olmuştur. Ekim 2024’te net asgari ücret 17.002 TL iken açlık sınırı 20.860 TL ve yoksulluk sınırı ise 72.156 TL’dir.
Asgari ücretin enflasyon karşısında korunacağı iddialarına rağmen 2024 yılında asgari ücret resmi enflasyon artışın bile altında ezildi. Asgari ücretin Temmuz 2024’te yeniden artırılmaması nedeniyle asgari ücretin alım gücü 2024 yılında enflasyon karşısında ciddi biçimde eridi.
2024 yılı resmi enflasyonu tahmin edildiği gibi yıl sonunda yüzde 44 olarak gerçekleşirse asgari ücretteki kayıp 7 bin 481 TL’ye yükselecek. Asgari ücretle çalışanın 2024 yılı boyunca enflasyon karşısında toplam kaybı ise 55 bin TL’ye yaklaştı. Eğer hükümet hedef enflasyon veya gerçek enflasyondan düşük zamda ısrar ederse asgari ücretin enflasyon karşısındaki kaybı kalıcılaşacak.
O nedenle 2025 yılı asgari ücret ücreti belirlenirken şu üç kriter asla göz ardı edilmemelidir.
1. Asla tutmayan ve sürekli revize edilen afaki enflasyon hedeflerine göre bir artış asla kabul edilemez. Bir yandan geçtiğimiz yıl işçiler için, dar gelirliler için gerçekleşen enflasyon karşısındaki kayıplar giderilmeli, bunun yanı sıra büyümeden ve milli gelir artışından hak ettikleri pay çalışanlara mutlaka verilmelidir.
2. Asgari ücret bir işçinin değil, uluslararası standartlara uygun olarak işçinin bakmakla yükümlü olduğu hanehalkı ile birlikte geçinebileceği bir ücret olarak belirlenmelidir.
3. Açlık ve yoksulluk sınırları göz ardı edilmemeli; bir evde iki kişi çalıştığı zaman o eve bir yoksulluk sınırı kadar gelir girebilmesi asgari ücret ile garanti altına alınmalıdır.
Asgari ücret belirlenirken, bu üç temel kritere uyulmaması için hiçbir haklı, hukuki, vicdani ve adaletli bir gerekçe bulunmamaktadır. Asgari ücreti ortalama ücret haline getirip, onu da açlık sınırının altında tutanların tek gerekçesi “enflasyonla mücadele”dir. Ücret artışlarının yaşadığımız yüksek enflasyon üzerindeki etkisinin oldukça minimal olduğu bilinen bilimsel bir gerçektir. Son dönemlerde yayımlanan çok sayıda araştırma göstermektedir ki aşırı kârlar enflasyon üzerinde çok daha fazla etkilidir. Az sonra buna dair verileri özetleyeceğim ve raporumuzda bu bilimsel gerçekler geniş biçimde yer almakta. Dolayısıyla ücretleri baskılayarak enflasyonu düşüreceklerini iddia edenler yanlış bir teşhis ile yanlış bir tedavi uygulamaktadır. Bu yanlış teşhis ve tedavinin faturasını ise Türkiye işçi sınıfı ve aileleri ödemektedir.
Üstelik iktidarın enflasyona dair teşhisinin ve dolayısıyla tedavisinin yanlış olduğuna hep beraber tanık olduk. 2024 yılı ortasına geldiğimizde yüksek enflasyon ücretleri eritmişti; ancak bu gerçeğe rağmen asgari ücret güncellenmedi. Peki, enflasyon düştü mü? Hepimizin tanık olduk ki düşmedi; hatta tam tersine hükümet ve Merkez Bankası yılsonu enflasyon hedefini artırmak durumunda kaldı.
Asgari ücret belirlenirken yukarıda saydığımız üç kritere uymamak için dile getirdikleri bir diğer gerekçe de kaynakların yetersiz olduğu iddiasıdır. Asgari ücretin ve bütün ücretlerin insanca yaşayacak düzeye yükseltilmesi için gerekli kaynak olmadığı tezi de doğru değildir. Hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer bu ülkenin 85 milyon insanını, işçileri, emekçileri, emeklileri, kadınları, gençleri, çocuklarımızı insanca yaşatmaya yeter de artar bile. Yeter ki adaletli bir bölüşüm olsun, tercihler değişsin.
Asgari ücreti belirlerken uyulması gereken üç kriterin önüne bir başka engel olarak da “küçük esnaf”, az sayıda işçi çalıştıran küçük işletmeler gösterilmektedir. Ancak burada da asgari ücretin ortalama bir ücret olduğu gerçeği yadsınmaktadır. Asgari ücret sadece bu tip küçük işletmelerde, yanında 1-2 işçi çalıştıran esnaflarda geçerli bir ücret değildir. Yapılması gereken asgari ücreti insani, vicdani, hukuki ve adil kriterlere uygun olarak belirlemek ve aynı zamanda bu tip küçük işletmelere yönelik kamusal destekleri, vergi ve SGK yönünden imtiyazları artırmaktır. Bu tip küçük işletmeleri gerekçe göstererek, ücretler genel seviyesini baskılamak kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Ülkemizde ortalama ücret haline getirilen asgari ücretin açlık sınırının altında kalmasının en önemli nedenlerinden biri de asgari ücret tespit sürecinin antidemokratik karakteridir. Bilindiği gibi DİSK olarak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda, yani masada yer almıyoruz. Ancak bunun da ötesinde bu masa yapısı itibarı ile, sayısal olarak işverenlerin ve iktidarın tek taraflı asgari ücret belirlemesine imkân veriyor ve hiçbir itiraz mekanizması yok. Oysa asgari ücretin belirlenmesi süreci ülkemizde devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme sürecidir. Dolayısıyla bu sürecin demokratikleştirilmesi ve asgari ücretin işveren ve hükümet eliyle belirlenebildiği bu işleyişin değiştirilmesi gerekmektedir.
Asgari ücret tespit komisyonunun yapısı tüm konfederasyonların katılımıyla demokratikleştirilmeli ve asgari ücret tespit süreci uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içeren gerçek bir toplu pazarlığa dönüştürülmelidir. Fakat maalesef bu sürecin demokratikleştirilmesi bir yana, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile beraber asgari ücret tespit komisyonu da devre dışı bırakılmış, asgari ücret de, memleketteki tüm meseleler gibi tek kişinin iradesine teslim edilmiştir. Bu açıdan asgari ücret ve genel olarak ücret meselesi, ülkemizdeki demokrasi krizinden doğrudan etkilenmektedir.
Özetle, asgari ücret meselesi memleket meselesidir. Asgari ücrete ve genel olarak ücretlere dair tarafların yaklaşımı nasıl bir ülke hayal ettiklerinin göstergesidir. Aslında karşı karşıya kaldığımız soru şudur: Sendikal haklarla ve toplu sözleşme kapsamının genişletilmesiyle tüm emekçilerin hakkını aldığı, emeği, ekmeği ve geleceği hakkında söz sahibi olduğu “Emeğin Türkiyesi” mi; uluslararası piyasalarda ucuz ve güvencesiz işçi cenneti olarak pazarlanacak bir ülke mi? Bizler Aralık ayında sadece asgari ücretin miktarını değil, esasen ülkeyi yönetenlerin bu sorulara verdiği yanıtını alacağız.
DİSK olarak asgari ücret tespit sürecinde masada olmamamıza rağmen asgari ücrete dair taleplerimizi ve aslında az önce ifade ettiğim sorulara emeğin yanıtını ifade etmeye ve bunu örgütlemeye devam edeceğiz. İşyerlerinden sokaklara, sokaklardan meydanlara sesimizi yükselteceğiz. Bu kapsamda DİSK olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da araştırma dairemizin hazırladığı asgari ücret raporunu ve bu önermelerimizin bilimsel temellerini kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Burada DİSK-AR tarafından hazırlanan raporumuzdan biraz daha veri paylaşarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.
- Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi asgari ücret enflasyonun sebebi değildir. Ücret-fiyat sarmalı (spirali) iddiası günümüzde de sık sık özellikle ana akım iktisat çevreleri ile hükümet ve işveren örgütleri tarafından sık sık tekrarlanıyor. Oysa ücret-fiyat sarmalından söz etmek mümkün değildir. Tersine fiyat ücret sarmalı (spirali) söz konusudur. Çünkü işçilerin enflasyon karşısında ücretlerini kendiliğinden artırma olanağı yoktur. Fiyatlar serbestçe artarken işçiler alım gücündeki kaybı telafi etmeye çalışırlar. İlişkinin yönü ücretlerden enflasyona doğru değil, enflasyondan ücretlere doğrudur. Türkiye’de 2005-2023 arası dönemde birçok yıl asgari ücrete resmi enflasyonun üzerinde reel artışlar yapıldı. Ancak bu durum enflasyonu tetiklemedi. Örneğin, 2012’de asgari ücrete yüzde net 11,8 oranında zam yapıldı. Bir önceki yılın (2011) enflasyonu yüzde 10,5’ti. 2012’de enflasyon yüzde 6,2’ye geriledi. Benzer durum 2016 için de geçerlidir. Asgari ücrete AKP döneminde en yüksek reel artışın yapıldığı 2016’da enflasyon bir önceki yıla göre düştü. Öte yandan, yüksek enflasyon ücretlerin alım gücünü düşürürken yüksek şirket kârlarına yol açmaktadır. İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 Büyük şirket araştırması verilerine göre şirket kârları enflasyondan daha hızlı artarken ücret-maaş gelirleri yüksek enflasyon dönemlerinde düşmektedir. Yani ücretlerin enflasyona yol açtığı verisi doğru olmadığı gibi, enflasyon şirketlerin kar artışına neden olmaktadır. Bu ilişkiyi ters yüz etmek, çarpıtmak sınıfsal bir tercihtir.
- Asgari ücret artışına karşı yapılan bir diğer itiraz ise (asgari) ücret artışlarının istihdamı düşüreceği ve işsizliği artıracağı yönündedir. Oysa, asgari ücretin artış oranları ile yıllık işsizlik ve istihdam oranları arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten daha yüksek arttığı dönemlerde dahi işsizlikte belirgin bir artış ve istihdamda azalış olmadığı görülüyor. Örneğin asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten yüksek arttığı (yıllık ortalama yüzde 104) ve yılda iki kez zam yapıldığı 2023 yılında dar tanımlı (resmi) işsizlik oranı yıllık yüzde 10,4’ten yüzde 9,4’e gerilemiş, istihdam oranı ise yüzde 47,5’ten yüzde 48,3’e yükselmiştir.
- 2025 asgari ücret tespiti öncesinde bölgesel asgari ücret önerileri tekrar gündeme getiriliyor. Türkiye’de bölgesel asgari ücret 1951-1974 arasında uygulandı ve 1974’te terk edildi. Bölgesel asgari ücret konusu 50 yıl önce vazgeçilen bir uygulamadır. Türkiye bu yöntemi denemiş ve vazgeçmiştir. Bölgesel asgari ücret önerisi asgari ücretin tanımıyla ve özüyle çelişen bir öneridir. Asgari ücret, bir ülkedeki en düşük ücrettir. Onun altı olamaz. Bu anayasaya ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Bölgesel asgari ücret mevcut asgari ücret çıtasının çok altına inilmesine ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artmasına yol açabilir, bölgeler arası gelir uçurumunu derinleştirici sonuçlar doğurabilir. Asıl sorun asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesidir. Farklı bölge ve sektörlerde ücretler arasında bir denge kurulmasının bir yolu sendikalaşma diğer yolu ise imzalanan toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işletmelere teşmil (genişletilmesi) edilmesidir.
- Bugünlerde sıkça ifade edilen verimliliğin düşük olması nedeniyle ücretlerin düşük kaldığı iddiası doğru değildir. Asgari ücretin bir ulusal verimlilik/büyüme ölçüsü olan kişi başına Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı düşmektedir. Yani kişi başına GSYH, bir diğer ifadeyle verimlilik artışı asgari ücrete yansımamaktadır. 1974 yılında KB GSYH’nin yüzde 80,6’sına karşılık gelen brüt asgari ücret, 2024 yılında tahmini olarak KB GSYH’nin yüzde 46,5 olarak gerçekleşecek. Öte yandan 500 büyük şirkette kişi başına brüt ücret ve maaş ödemelerinin kişi başına katma değere oranı (ücret verimlilik endeksi) 2006 yılından bu yana birkaç yıl hariç gerilemiştir. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinde verimlilik artışının ücret artışına yol açmadığı tersine verimlik karşısında ücretlerin düştüğü görülüyor. Verimlilik artışı kendiliğinden ücret artışına ve ücretlerde iyileşmeye yol açmaz hatta verimlilik artarken ücretlerin alım gücü düşebilir. Burada mesele ülkeyi yönetenlerin politik tercihleridir ve sendikalaşma oranıdır. Ücret artışını verimliliğe bağlayan yaklaşımlar bu gerçeği yok saymaktadır.
- Asgari ücrete dair bir diğer çarpıtma da Türkiye’de asgari ücretin görece yüksek olduğudur. Oysa Türkiye Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkelerindendir. 2014’te Avrupa’da Türkiye’den düşük asgari ücretli olan 11 ülke varken, 2024 yılında sadece 4 ülke vardır. (Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan) Üstelik AB ülkelerinde çalışanlarının yaklaşık olarak sadece yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücretlerle çalışmaktadır.
- Türkiye’de asgari ücret altın karşısında da erimektedir. 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 ve 2005’te 31 altın alınabilmekteydi. Asgari ücretle çalışan bir işçi yıllık ücretiyle 2024 yılı Kasım ayında ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarıyla 11,6 Cumhuriyet altını alabilmektedir. Asgari ücretli 2005’ten bu yana 20 Cumhuriyet altınını kaybetmiştir.
Tüm bu hakikatlerin ışığında DİSK Yönetim Kurulu olarak önümüzdeki asgari ücret tespit sürecinden beklentilerimizi ve taleplerimizi şu şekilde sıralayabiliriz:
1.ASGARİ ÜCRET DEĞİL TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ KAPSAMI GENİŞLETİLMELİ
Asgari ücret civarında çalışanların kapsamı çok yüksektir ve asıl mesele asgari ücretle çalışanlarının kapsamını daraltmak ve ücret düzeylerini toplu pazarlıkla belirlemektir. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için Aralık 2024’te sadece asgari ücret değil, Türkiye’de sendikalaşma ve toplu pazarlığın kapsamını artıracak adımlar da ilan edilmelidir. Bunun için 6356 sayılı Kanun’da yer alan antidemokratik unsurlar, barajlar, engeller ortadan kaldırılmalıdır. Çalışma Bakanlığı sendikalara bizzat kendi verdiği toplu iş sözleşmesi yetkisine sahip çıkmalı; işverenlerin açtığı ve yıllar süren yetki tespit ve itiraz davalarının toplu is sözleşmesi sürecini durdurmayacağı, bekletici sebep olmayacağı açıklanmalıdır. Yine 6356 sayılı yasada yer alan teşmil mekanizması işletilmeli, 2025 yılında toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işyerlerine de uygulanacağı işkolları duyurulmalıdır.
2. ASGARİ ÜCRETİN TESPİTİNDE ASGARİ ÜCRETİN ORTALAMA ÜCRET HALİNE GELDİĞİ DİKKATE ALINMALI
Asgari ücret ülkemizde en düşük ve istisnai bir ücret değildir ve hızla ortalama ücret haline dönüşmektedir. Asgari ücret, milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalıdır.
3. ASGARİ ÜCRET ARTIŞINDA RESMİ ENFLASYON DEĞİL, KİŞİ BAŞINA GSYH ARTIŞI ESAS ALINMALI
Asgari ücret baskılanmış ve güdümlü resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Dar gelirlilerin gıda enflasyonu ile kişi başına ekonomik büyüme asgari ücret artışında esas alınmalıdır.
4. ASGARİ ÜCRET YÜKSEK ENFLASYON KOŞULLARINDA YIL İÇİNDE TEKRAR BELİRLENMELİ
Yüksek enflasyon koşullarında yılda bir kez asgari ücret belirlenmesi çalışanları kayba uğratmaktadır. Bu nedenle enflasyon tek haneli oranlara düşünceye kadar asgari ücretin yılda birkaç kez belirlenmesi zorunludur.
5. ASGARİ ÜCRET BELİRLENİRKEN GEÇİM ŞARTLARI GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMALI
Asgari ücret artışında yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve hanede iki kişi çalıştığı varsayılarak, haneye en az yoksulluk sınırı kadar gelir girebilmesi sağlanmalıdır.
6. ASGARİ ÜCRET ULUSLARARASI KURALLARA UYGUN SAPTANMALI, İŞÇİNİN KENDİSİ VE BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLDUĞU HANEHALKI BİRLİKTE HESABA KATILMALI
Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor. Asgari ücret tespitinde işçinin ailesi hesaba katılmıyor. Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret hesabında sadece işçinin kendisi değil, uluslararası standartlara uygun şekilde işçinin geçindirmekle yükümlü olduğu aile bireyleri de esas alınmalıdır.
7. ASGARİ ÜCRET SONRASI İLK GELİR VERGİSİ TARİFE ORANI YÜZDE 10’A DÜŞÜRÜLMELİ
Asgari ücrete sağlanacak vergi muafiyeti ve desteği yanında asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Böylece asgari ücrete yakın çalışan işçilerin daha az vergi vermeleri sağlanmalıdır.
8. GELİR VERGİSİ TARİFE DİLİMLERİ (ASGARİ ÜCRET ARTIŞINDAN AZ OLMAMAK KAYDIYLA) YENİDEN DEĞERLEME ORANINDA ARTIRILMALI
Gelir vergisi tarife dilimleri adil biçimde düzenlenmediğinden çalışanların üzerindeki vergi yükü artıyor. Gelir vergisi tarife dilimleri, asgari ücret artışından az olmamak kaydıyla, yeniden değerleme oranında artırılmalıdır.
9. ASGARİ ÜCRET İSTİSNASI VERGİDEN DEĞİL, MATRAHTAN İNDİRİM YOLUYLA UYGULANMALI
Ücret gelirlerinin asgari ücret kadar kısmı gelir vergisinden istisna edilmiş olmasına rağmen istisna uygulamasının matrahtan indirim yerine vergiden indirim yoluyla yapılması nedeniyle ücretli çalışanlar asgari ücret vergi istisnasından gerektiği gibi yararlanamıyor. Asgari ücret vergi istisnası, vergiden değil, matrahtan indirim yoluyla uygulanmalıdır.
10.İŞVERENLERE UYGULANAN 5 PUAN SGK PRİM DESTEĞİ ÇALIŞANLARA DA UYGULANMALI
Bütçeden karşılanan 5 puanlık SGK desteği halkın, emekçilerin vergileriyle işverenlerin finanse edilmesi anlamına gelmektedir. Bütçeden işverenlere 5 puanlık SGK prim indirimi sağlanmasına karşın aynı uygulama işçiler için söz konusu değildir. İşçiler için de 5 puanlık SGK prim desteği bütçeden/Hazine’den sağlanmalıdır.
11. ÇAĞ DIŞI DAMGA VERGİSİ KALDIRILMALIDIR!
Çağ dışı damga vergisi kaldırılarak ücretliler lehine bir düzenleme yapılmalı, böylece çalışanların gelirleri artırılmalıdır.
12. EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI ASGARİ ÜCRET DÜZEYİNE YÜKSELTİLMELİ
2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Yasa’dan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. Günümüzde emekli aylıkları Hazine tarafından karşılanan farkla 12.500 TL’ye tamamlanmaktadır. Emekli aylıklarında alt sınır geçmişte olduğu gibi asgari ücret olmalıdır.
13. ASGARİ ÜCRET BÜTÜN İŞÇİLER VE MEMURLAR İÇİN ORTAK SAPTANMALI
Devletin özel sektördeki işçilerle kamu işçileri ve kamu görevlileri arasında ayrım yapması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu nedenle en düşük işçi, memur ile emeklilerin ücret ve maaşları aynı olmalıdır.
DİSK olarak asgari ücret tespit sürecinde masada olmamamıza rağmen Türkiye’nin asgari ücretliler ülkesi olmaktan kurtulması için, insanca yaşanacak bir ücret için, gelirde adaletin, vergide adaletin, ülkede adaletin sağlandığı Emeğin Türkiye’si için işyerlerinden meydanlara emeğimize, ekmeğimize, memleketimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.
DİSK-AR’ın asgari ücret raporuna erişmek için tıklayınız…
This post is also available in: Türkçe