18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü nedeniyle Tekstil İşçileri Sendikası adına yapılan açıklama:
Bugün, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü. Dünya’da savaş, yoksulluk, kuraklık, hastalık gibi nedenlerle 272 milyon insan yerinden edildi. Mülteci/göçmen nüfusunun artışı genel nüfus artışının önüne geçti ve dünya nüfusunun yüzde 3,9’una ulaştı. Türkiye’de ise göçmen ve mülteci sayısı 5 milyona aşmış durumda. İnsanların yerinden edilmelerinin asıl nedeni baskı, savaş ve sömürü politikalarıdır.
İnsanlar kendi ülkelerinden göç etmek zorunda kaldığı için “yasadışı” ilan edilmektedir. Bunun sorumlusu göçmenler değil 1951 Cenevre Sözleşmesi başta olmak üzere altına imza attıkları uluslararası sözleşmeleri çiğneyen gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin sermaye iktidarlarıdır. Ege ve Akdeniz’de olduğu gibi dünyanın çeşitli bölgelerinde batırılan mülteci/göçmen dolu tekneler, sınırlara örülen duvarlar, barikatlar bunun örnekleridir. Mültecilerle dayanışmak ve uluslararası göçmen haklarını savunmak; işçi ve emekçilerin, dünya halklarının görevidir.
Türkiye’de ağırlıklı olarak Suriyeli mülteciler ile birlikte 5 milyonun üzerinde göçmen emek piyasasına sürülen ucuz işçi olarak sermayeye hizmetine sunulmuştur. Pasaportlarına şebekeler tarafından el konan, özel istihdam büroları eliyle pazarlanan, sosyal medya hesapları üzerinden fiyatları açıklanan göçmen işçiler, iş kazası ve iş cinayeti vakalarında daha çok yer tutmaktadır. Covid-19 küresel salgının da adları bile anılmamaktadır. Kaçak durumda olmaları, göçmenlerin amansız sömürüsünü de beraberinde getirmektedir. Kuralsız çalışma düzenine karşı çıkmak, yerlisiyle göçmeniyle bütün işçi sınıfının ortak sorunudur.
Tekstil İşçileri Sendikası kuruluşdan beri ayrımcılığın her biçimine karşı durmaya ve eşitlik için mücadeleye devam etmektedir. Ülkemizdeki veya diğer ülkelerdeki mülteci ve göçmenlere yönelik ırkçı saldırıları, nefret söylemini ve ötekileştirici politikaları kınıyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de işçi hak ve özgürlüklerinin korunmasının, insanca yaşanacak bir ücrete ulaşılmasının ancak ve ancak birlikte mücadele vermemize bağlı olduğuna inanıyoruz.
18 Aralık Dünya Göçmenler Günü için DİSK Yönetim Kurulu adına DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun yaptığı açıklama:
18 Aralık, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Göçmenler Günü ilan edildi. Türkiye’de 4 milyondan fazla çeşitli ülkelerden göçmen bulunduğu belirtilmektedir. Ancak maalesef ülkemizde yaşayan milyonlarca göçmen, ülkenin aynı zamanda en fazla sömürülen kesimlerini oluşturuyorlar.
Çoğunlukla herhangi bir güvenceli yasal statüsü olmadan, en temel insan haklarından olan eğitim, sağlık, barınma ve insan onuruna yakışır bir işte çalışma hakkından mahrum bırakılıyorlar. Salgın sırasında, en temel sağlık hakkına erişim imkânı olmadığı için milyonlarca göçmen salgına karşı toplumun en korumasız kalan kesimleri oluşturmuşlardır.
Göçmen işçilerin çocukları, ya ailelerinin yasal statülerinden dolayı okullara kayıtları kabul edilmediği için ya da uzaktan eğitime erişecek imkanlara sahip olmadıkları için eğitim haklarından mahrum kalıyorlar. Oysa ki, Türkiye’nin de onayladığı “Tüm Göçmen Çalışanların ve Ailelerinin Üyelerinin Haklarının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme”, tüm göçmen işçilerin çocuklarının, ailelerinin ikamet izni ve yasal statülerinden bağımsız olarak eğitime erişim hakkını devletler tarafından güvence altına alınmasını gerektirmektedir.
Türkiye ILO’nun 1975 tarihli 143 Sayılı “Göçmen İşçiler Sözleşmesi”, 1949 tarihli 97 Sayılı “İstihdam için Göç Sözleşmesi” ve 2011 tarihli 189 Sayılı “Ev içi İşçiler Sözleşmesi” gibi göçmen işçilerinin çalışma haklarına dair sözleşmeleri onaylamayarak, göçmen işçilerin uluslararası olarak tanınmış en temel haklarını dahi yok saydığını teyit etmektedir.
Bugün Türkiye’de yaşayan göçmen işçiler, bir yandan yasal statü olarak güvencesizliğe ve korkuya mahkûm edilirken, diğer yandan ise çalışırken en temel haklarından faydalanamamaktadır. Yasal bir hak olan asgari ücreti dahi alamamaktadırlar; bir sendikaya üye olamamakta, temel bir insan hakkı olan örgütlenme hakkından mahrum bırakılmaktadırlar; göçmen kadın işçiler, çalıştıkları işyerlerinde sıklıkla tacize maruz kalmakta ancak bir yasal yaptırıma uğrama veya sınır dışı edilme korkusuyla şikâyet dahi edememektedirler. Birçok göçmen işçi, çalıştıkları işlerin ardından ücretlerini alamamakta ama benzer kaygılarla hiçbir şikâyette bulunamamaktadır. Ancak Hükümet, hem Türkiye yasalarını, hem uluslararası temel insan hakları sözleşmelerini, hem de Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ihlal eden bu uygulamalara karşı, bugüne kadar herhangi bir önlem almamıştır. Türkiye’de bulunan göçmen işçilerin de, Türkiyeli işçilerle aynı koşullarda ve beraberce örgütlenebilerek çalışması için gerekli önlemler acilen alınmalıdır.
Türkiye’de bulunan göçmenlerin bir kısmı aileleri ve kendileri için daha iyi bir gelecek, yaşamını kazanabileceği bir iş arayışı ile göç ederken, bir kısmı ise yaşadıkları ülkelerde emperyalist/kapitalist yayılmacı politikalarla kışkırttığı savaşlar ve vahşetten kaçmak için ülkelerini terk etmek zorunda kalıyorlar. İnsanları bazen ölümü göze alarak, evlerini terk etmek zorunda bırakan bu savaş politikaları derhal sona ermelidir.
Göçmenlere vatandaşlığa geçiş hakkı tanınmalı, göçmenlerin hareket özgürlüğünü kısıtlayan AB-Türkiye Geri Kabul Anlaşması iptal edilmeli ve isteyen göçmenlerin üçüncü ülkelere geçişinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Her yıl yüzlerce göçmen işçi ise bu güvencesizliğin kurbanı oluyor. İSİG Meclisinin yaptığı araştırmaya göre, sırf 2019 yılında, Suriye, Afganistan, İran, Özbekistan, Ukrayna, Rusya, Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Bulgaristan, Çekya, İtalya, Kolombiya ve Polonya ‘dan 112 göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Dünya’nın dört bir yanından işçilerle aynı işyerlerinde beraber çalışıyor, beraber ölüyor, beraber sömürülüyoruz. Tüm bunlara karşı da beraber örgütlenerek, beraber mücadele edeceğiz.
Bir kez daha vurguluyoruz ki, DİSK, Türkiye işçi sınıfının baskılara karşı sığınağı, zulme ve sömürüye karşı mücadele örgütüdür ve Türkiye işçi sınıfı, bu ülkede yaşayan, kökeni, dili, dini, ırkı, geldiği yer ne olursa olsun, tüm işçilerden oluşur. DİSK’in demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı çizgisi ve kurucu ilkeleri de bize bunu emreder.
This post is also available in: Türkçe