“İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” ile ilgili DİSK Yönetim Kurulu adına Arzu Çerkezoğlu’nun açıklaması
43 maddeden oluşan “İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”, AKP TBMM Grup Başkanlığı tarafından 16 Ekim 2020’de Meclis’e sunuldu.
Torba kanun teklifinin gerekçesinde, teklifin Covid-19 salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, salgın nedeniyle işçi ve işverenler üzerinde oluşan yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılması ve giderilmesi, istihdamda devamlılığın sağlanabilmesi amacıyla destek tedbirleri düzenlenmek olduğu belirtiliyor.
Sosyal devlet ilkesine gerekçelendirilen bir kanun teklifinden beklenen işçinin sağlığını, işini ve gelirini koruyacak önlemleri içermesidir. Ancak kanun teklifi işçiyi değil işvereni koruma yaklaşımına dayanmaktadır. Torba yasa teklifinin çalışma yaşamı ile ilgili bölümlerinde işçilerin payına ciddi hak kayıpları, işverenlerin payına ise daha çok teşvik, daha çok destek düşüyor. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanları, başta kıdem tazminatı olmak üzere temel haklardan mahrum ederek çalıştırmanın yolunu açan düzenleme, torba yasadaki en tehlikeli madde olarak öne çıkıyor.
İKTİDAR İŞÇİLERİ VE HAKLARINI YOK SAYIYOR
Her şeyden önce çalışma yaşamına ve işçilere dönük son derece yaşamsal düzenlemelerin yer aldığı bu yasa teklifi öncesinde sosyal tarafların görüşüne başvurulmamış, sosyal diyalog mekanizmasının işletilmemiş, sendikalar çalışma yaşamı ile ilgili yasa değişikliğini basından öğrenmiştir.
İş Kanunu’nun açık hükmüne rağmen Üçlü Danışma Kurulu mekanizması uzun süredir işletilmemekte, Bakanlık görevini yerine getirmemektedir. Yasanın hazırlanma sürecindeki bu usul, esasa da yansımış, işçileri ve işçilerin kazanılmış haklarını yok sayan, işverenlere bol kepçe teşvik dağıtan bir düzenleme ortaya çıkmıştır.
İŞVEREN TEŞVİKLERİ İLE İSTİHDAM ARTMIYOR, İŞÇİDEN İŞVERENE KAYNAK AKTARILIYOR
Teklifin onlarca maddesi ile işverenler için çok sayıda yeni “istihdam teşvikleri ve destekleri” getirildiği görülüyor. Konfederasyon olarak, asıl amacı işsizleri korumak olan İşsizlik Sigortası Fonundan işverenlere dönük ölçüsüz kaynak aktarımını doğru bulmuyoruz.
Uzun zamandır uygulanmakta olan işveren teşviklerinin istihdamı artırma sonucu yaratmadığı da ortadadır. Örnekleyecek olursak, 2017-2020 arasında işverenlere bütçeden 5 puan işveren sigorta prim desteği olarak 114,2 milyar TL kaynak aktarıldı. Yine 2017-2020 arasında İşsizlik Sigortası Fonundan işverenlere 43 milyar TL doğrudan destek ve teşvik verildi. Toplam olarak 2017-2020 döneminde sadece doğrudan istihdam teşvikleri için sermayeye en az 134 milyar TL kaynak aktarıldı. Ancak bunun sonucunda istihdam artışı yaşanmadığı biliniyor. Mevcut teşvik politikaları istihdamı artırmıyor. Bu politikaların etkin olmadığı ortadayken yeni teşvikler verilmesinin istihdamı artırmayacağı, sadece ve sadece işçilerden işverenlere kaynak aktarmaya yarayacağı açıktır.
Pandemide milyonlarca işçi yaşam ve geçim savaşı verirken, işçilere ait kaynakların bol keseden işverenlere dağıtılmasının “sosyal devlet” ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı açıktır.
“BELİRLİ SÜRELİ SÖZLEŞME” GEÇİCİ İŞÇİLİKTİR, GÜVENCESİZLİKTİR!
Yasa teklifinde çalışma yaşamını ve işçileri olumsuz etkileyecek çeşitli düzenlemelere yer veriliyor. Bunlardan biri 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için belirli süreli sözleşmelerin koşulsuz olarak yapılabilmesine olanak tanınmasıdır.
Mevcut yasalarda belirli süreli sözleşmeler istisnai durumlarda yapılabilmektedir. 4857 sayılı yasanın 11. maddesine göre belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için, işin belirli süreli olması veya işin konusunun belirli bir işin tamamlanması şeklinde olması gibi objektif koşulların bulunması gerekmektedir. 4857 sayılı yasanın 11. maddesindeki düzenlemeyle birlikte iş sözleşmesinin belirli süreli yapılıp yapılmayacağının belirlenmesinde işçinin niteliği değil, işin niteliği belirleyici olacaktır. İşin niteliği belirsiz süreli iş sözleşmesi yapılmasına uygunsa, bu durumda belirli süreli iş sözleşmesi yapılamayacaktır. Ancak söz konusu kanun teklifi, 4857 sayılı yasanın belirli süreli iş sözleşmesi yapılması için aradığı koşullar bulunmaksızın 25 yaşın altındaki çalışanlarla 50 yaşın üstündeki çalışanlar açısından hiçbir sınırlamaya tabi olmadan belirli süreli iş sözleşmesi yapılması olanağını işverene tanımaktadır.
İş sözleşmesinin belirli süreli yapılmasının iki önemli hukuki sonucu vardır. Birincisi, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar İş Yasasının iş güvencesine ilişkin hükümlerinden yararlanamayacaklardır. İkinci önemli sonuç ise belirli süreli iş sözleşmesi süre bitimi nedeniyle sona erdiğinde işçi kıdem ve ihbar tazminatından yoksun kalacaktır.
Teklif bu haliyle yasalaşırsa işverenler iş güvencesi hükümlerine tabi olmadan, kıdem ihbar tazminatı ödemek zorunda kalmadan 25 yaş altı ile 50 ve daha üstü yaş grubundaki işçileri çalıştırma olanağı elde edeceklerdir.
İki yıl sınırlaması işçi açısından getirilmiş bir sınırlama değildir. 18 yaşından 25 yaşına kadar iki yıllık sürelerle işveren farklı gösterilerek işçiler iş güvencesinden, kıdem ve ihbar tazminatından yoksun çalıştırılacaktır. 50 yaş ve üzeri işçiler için bu süre daha da uzayacaktır. 50 yaş ve üzeri işçiler iki yıl bittiğinde kâğıt üzerinde bir başka işveren yanında çalışıyormuş gibi gösterilerek emekli olana kadar iş güvencesinden ve kıdem tazminatından yoksun çalışmaya mahkûm edilebileceklerdir.
GENÇ VE İLERİ YAŞTAKİ İŞÇİLERİN KIDEM ve İHBAR TAZMİNATI HAKKI GASP EDİLİYOR!
Bu değişiklik teklifi her şeyden önce yaşa bağlı ayrımcılık sonucunu doğuracaktır. Bu ayrım Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Sırf belli yaş gruplarında oldukları için işçiler temel haklarından yoksun bırakılmaktadır.
Sosyal devletin ve iş hukukunun temel ilkesi çalışma yaşamında öncelikle korunması gereken gruplar olarak kabul edilen kesimlerin korunmasıdır. Gençler ve yaşlı işçiler çalışma yaşamında özel olarak korunması gereken gruplardır. Oysa bu teklif ile belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışmak işçi açıdan büyük hak kayıpları yaratacaktır.
Bu teklif milyonlarca genç çalışan ve işsiz ile emekliği yaklaşan milyonlarca işçiyi olumsuz etkileyecektir. Bu düzenleme en çok emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) olarak bilinen işçileri etkileyecektir. Bilindiği gibi emeklilikte yaşa takılanlar çalışma yılı ve pirim gün sayısını doldurup yaş koşulu nedeniyle bekleyen işçilerden oluşuyor. Bu kişiler genellikle 50 yaş üzeri işçilerden oluşuyor. Bu teklif yasalaşırsa emeklilikte yaşa takılanlar belirli süreli sözleşme ile çalışmaya zorlanacak ve daha güvencesiz koşullarda çalışmış olacaklar.
ŞAKA DEĞİL GERÇEK: KAYIT DIŞI ÇALIŞTIRMAYA AF VE ÖDÜL!
Kanun teklifinin 8. maddesine göre, “Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeksizin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla istihdam edilmeye devam edilmekte olanların”, yani kayıt dışı bir şekilde yasaya aykırı çalışanları işveren yasa dışı çalıştırmakta olduğunu kabul ederse işsizlik sigortası fonundan destek alacaktır. Kayıt dışı işçi çalıştırdığını kabul ettiği işverenin aldığı ödül prim ödeme gün sayıları 44,15 TL ile çarpılarak hesaplanacak ve bu teşvik her ay bu işverenlerin Sosyal Güvenlik Kurumuna ödeyecekleri tüm primlerden mahsup edilecektir.
İşverenin bu kanunun yayım tarihine kadar kayıt dışı işçi çalıştırdığı için aldığı ödül, sadece prim desteği ile sınırlı değildir: Kayıt dışı işçi çalıştırdığı için işverene idari para cezası uygulanamayacaktır, işsizlik sigortası primi de dâhil olmak üzere sigorta primi tahakkuk ettirilmeyecektir. Kayıt dışı işçi çalıştıran işveren sigorta primi indirimi, teşvik ve desteklerden yararlanmaya da devam edecektir. Kayıt dışı çalıştırıldıkları yönünde başvuruda bulunan işçiler ise, işverenin kayıt dışı çalıştırdığını kabul etmesi karşılığında kayıt dışı çalıştıkları dönemde işçilik alacakları dışındaki tüm haklarından feragat etmiş sayılacaktır.
Bu kanun teklifiyle sigortalılığın zorunlu olduğuna ilişkin temel sosyal güvenlik ilkesini ortadan kaldırmaktadır. Kayıt dışı çalışmayı cezalandırması gerekirken, işverenin suçunu kabul etmesi karşılığında af etmekte üstüne üslük prim teşviki ile ödüllendirmektedir.
Kayıt dışı çalışmaya zorlanarak sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakılan işçiler ise kayıt dışı çalıştırıldıkları döneme ilişkin haklarından feragate zorlanarak kayıt içine alınmalarının bedelini kayıt dışı çalıştıkları dönemin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesinden, prim gün sayılarının eksik yatırılmasından doğan hak kayıplarını sineye çekmek zorunda bırakılmaktadır.
25 YAŞ ALTINDAKİ İŞÇİLERİN SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA TIRPAN
Teklife göre, 25 yaşın altında ve ay içerisinde çalıştığı saatler toplamı 10 günden az olan işçinin işvereni yaşlılık aylığı primi ödemek zorunda olmayacak. Bu düzenleme sosyal güvenlik hakkının yaşa bağlı olarak gasp edilmesidir. Sosyal güvenlik hakkının öznesi, anayasa ve sosyal güvenlik hakkını düzenleyen Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre “ayrımsız herkestir”.
Kanun teklifi sosyal güvenliğin öznesini ayrımsız herkes olmaktan çıkartmakta “25 yaşından küçük olup hizmet akdine tabi olarak bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma g ün sayısı 10 günden az” olanlar için yaşlılık aylığı primi ödeme zorunluluğunu kaldırmaktadır.
25 yaşın altındaki bu işçi, bir ayda birden fazla işverenin yanında 10’ar günün altında ama toplamda 30 gün de çalışsa her bir işveren yine yaşlılık aylığı primi yatırma yükümlülüğünden kurtulmuş olacaktır.
Bu teklif ile 25 yaşın altındaki işçilerin emeklilik hakları tırpanlanmaktadır. Bu öneri Anayasanın sosyal devlet, eşitlik ve sosyal güvenlik hakkına ilişkin hükümlerinin ihlali anlamına gelmektedir. Yaşa bağlı olarak hiç kimse temel bir haktan yoksun bırakılamaz. Sosyal güvenlik hakkı tüm çalışanların temel, evrensel ve anayasal hakkıdır.
ELİNİZİ HAKLARIMIZDAN ÇEKİN!
İşverenlere vergi ve pirim teşvikleri artırılırken, kayıt dışı işçi çalıştıran işverenler dahi ödüllendirilirken işçilerin kıdem tazminatlarının ve emeklilik haklarının parça parça kaldırılmasını hedeflemek haksızlıktır, hukuksuzluktur, vicdansızlıktır.
İktidar işçi sınıfını yaşa göre bölerek, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin kıdem tazminatı ve emeklilik haklarını gasp etmeye çalışmaktadır. Biz biliyoruz ki, kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı bize çocuklarımızın emanetidir ve çocuklarımızın bu hakkını savunmak tüm işçi sınıfının görevidir. Evet, tüm işçilerin 25 yaş altında çalışacak çocukları olacak ve bugünün genç işçileri de bir gün 50 yaşına gelecek.
İktidarı bir kez daha uyarıyoruz: Çocuklarımızın emanetinin ve geleceğimizin gasp edilmesine sessiz kalmayacağız!
This post is also available in: Türkçe