Alman Metal Sendikasından Tarihi Konferans
Dünyanın istikametini değiştirelim!
Alman Metal Sendikası IG Metall tarafından 4-7 Aralık tarihlerinde Berlin’de gerçekleşen “İyi Bir Gelecek için Politik İstikameti Değiştirelim” başlıklı konferansa 60 ülkeden değerli siyaset ve bilim insanları ile sendika liderleri katıldı. Ülkemizden Sendikamız Genel Başkanı Rıdvan Budak da Konferansa davet edildi. Aşağıda Genel Başkanımız Rıdvan Budak’ın konferansa dair IG Metall Başkanı Berthold Huber’e ilettiği değerlendirmesinin bir kısmına yer veriyoruz:
Sayın Berthold Huber,
Öncelikle IG Metall’in düzenlediği bu önemli toplantıya nazik davetinizden ve gösterdiğiniz konukseverliğinizden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Raporunuzda belirttiğiniz gibi 1972’de gerçekleşen toplantı kadar önemli olan bu tarihi toplantıda 60 ülkeden emek örgütlerinin temsilcileri, siyasetçiler ve akademisyenler olarak insanlığın geleceğini ele aldık ve dünya sendikal hareketinin geleceği üzerine bir vizyon edindik. Bu toplantı dünya genelindeki mevcut ekonomik, sosyal ve ekolojik kriz gerçekliğinde iyi bir geleceği nasıl oluşturacağımız ve emek örgütlerinin nasıl bir politik hat izlemesi gerektiği konularında oldukça değerli fikirlerin savunulmasına imkan sunmuştur. Siz Sayın Huber’in ve Brezilya’nın Eski Devlet Başkanı Sayın Lula Da Silva’nın işaret ettiği siyasi yönelim ve dünyanın önde gelen ekonomistlerinin yaptığı durum değerlendirmeleri günümüzde izlenen neo-liberal politikaların iflası ve politik istikametin hangi yönde değişmesi gerektiği üzerine net bir yaklaşımın açığa çıkmasına imkan sunmuştur.
Hepimiz bilmekteyiz ki, dünyadaki bütün kavgaların, savaşların sebebi paylaşımdır. Açıktır ki, sosyal barış, demokrasi, hak ve özgürlükler sanayi ile, üretim ile yakın ilişki içindedir, üretime vurgu yapmak bu anlamda oldukça önemlidir ancak en az üretim kadar önemli olan ise adil bir toplumsal bölüşümdür.
Almanya güçlü bir ekonomidir. Ancak sosyal sınıflar arasında derin gelir farklılıkları vardır. IG Metall Yönetim Kurulu’nun konferansta sunduğu raporda da belirttiğiniz üzere nüfusun % 10’u tüm mülkiyetin % 60’ına sahiptir. Yoksullar ise daha da yoksullaşmaktadır. Bu duruma yol açan sistem eleştiriye muhtaçtır. Mevcut zenginlik daha adil bölüşülürse Alman halkının daha mutlu olacağı, geleceğe daha güvenle bakacağı açıktır. Güçlü ve örgütlü bir sendikal hareket aynı zamanda milli gelirin daha adaletli paylaşılması demektir.
Konferansta da ortak şekilde belirtildiği üzere radikal pazar ekonomisi ve neo-liberal ideoloji toplumsal bölüşümde adaletsizliği yükseltmiş, işsizlik yapısal bir boyut almış, toplumsal denge bozulmuştur. Politika işçilerden uzaklaşmış, demokratik katılım ve temsiliyet zayıflamıştır. Bu duruma net şekilde karşı çıkılmalıdır.
Kapitalizm bugüne kadar olduğu gibi bu krizden de güçlenerek çıkma amacındadır. Bugüne kadar bunu başarmıştır. 2008’den bu yana devam eden ve yakın tarihlerde de bitmeyeceği gözüken krizden bu politikalarla çıkış ancak toplumun yoksullaşmasıyla sağlanabilir. Sosyal hakların İspanya’da, Portekiz’de, İtalya’da, Yunanistan’da olduğu gibi kısıtlanmasıyla mümkün olabilir. Buna izin vermemeliyiz. 20. yy.daki krizlerin sonucunda çıkan savaş ve yıkımlardan ders almalı, benzeri politikaların savunulmasına izin vermemeliyiz.
Konferans esnasında bilhassa sizin ve Sayın Lula Da Silva’nın vurguladığı gibi kriz sebebiyle Yunanistan’ı, İspanya’yı, Portekiz’i ve diğerlerini suçlamak bir çözüm getirmeyecektir. Sorun ortaktır. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu’ndan Sayın Lamberts’in de vurguladığı gibi Yunanistan’ın sosyo-ekonomik gerçekliği bilindiği halde yıllarca borç veren ve büyük miktarda faiz alan Avrupa bankalarının bugün borcunu ödemeyecek duruma gelen Yunanistan’ı günah keçisi ilan etmesi haksızdır.
New York Üniversitesi’nden Sayın Prof. Dr. Roubini’nin de vurguladığı üzere 4-5 yıldır fedakarlık istenen ve tasarruf paketleriyle haklarını kaybeden halk buna yeter diyecektir. Bu karşı çıkışın sonuç alıcı olması için sendikalara özel görev düşmektedir. Açıktır ki çözüm; üretime yoğunlaşmak, bölüşümü daha adil kılmak için politikalar belirlemektir. Zenginlere vergileri yükseltmek, işçilerin alım gücünü arttırmak, finansal kurumları kontrol altına almak, kredilerin spekülasyon için değil, üretim için verilmesi, kamu yatırımlarının yeşil ekonomiye dayalı şekilde arttırılması emek örgütlerinin savunması gereken acil önlemler arasındadır.
Yine Manchester Üniversitesi’nden Sayın Prof. Dr. Jill Rubery’nin haklı olarak vurguladığı gibi neo-liberal politikalarla sosyal devletin zayıflaması sosyal krizi de derinleştirmektedir. İşçilerin aile yaşamları da darbe almakta, işyerinde pazarlık gücü azaldığı için korunmasız ve zayıf kalmakta, ihtiyaç duyduğu anda devlet desteğinden yararlanamamaktadır. IMF ve AB’nin neo-liberal politikaları sonucunda devletlerin sosyal destek vermek için isteği de kapasitesi de kalmamıştır. Bu nedenle Texas Üniversitesi’nden Sayın Prof. Dr. Galbrath’ın vurguladığı neo-liberalizmin ideolojik hakimiyetine karşı çıkmalıyız ve sosyal dayanışmaya önem vermeliyiz.
Bu anlamda Sayın Lula da Silva’nın konuşması ufuk açıcı olmuştur. Brezilya’da izlenen ekonomi politikasının hem de küresel kriz şartlarındaki başarısı dikkate değerdir. Bu politikaların başarısının altında tam da savunduğumuz gibi toplumsal bölüşümü daha adil kılmak için “gelir transferi” başta olmak üzere uygulanan sosyal politikalar ile olmazsa olmaz olan demokratik katılıma önem vermesi ve karar alma süreçlerine emek örgütlerini ve sivil toplum örgütlerini katması belirleyici olmuştur. Bu sayede ekonomi üretim üzerinde yükselmiş ve büyümeden işçiler ve yoksul kesimler de payını alabilmişlerdir.
Siz Sayın Huber’in kapanış konuşması da oldukça değerlidir. Sizin de vurguladığınız gibi sosyal sorumluluğu olmayan bir ekonomik sistemi kabul etmemeliyiz. Sosyal sorumlulukları olan, reel ekonomiye dayalı bir sistemi savunuyoruz. Demokratik katılımı ve temsiliyeti güçlendiren bir sistem talep ediyoruz. Ancak bu şekilde geleceğe umutla bakabilir, gençlerimize iyi bir gelecek hazırlayabiliriz. Bizler herkese refah getiren bir küreselleşme talep ediyoruz. Küreselleşme işçileri çok düşük ücretle çok uzun saatler çalışmaya zorluyorsa ve bununla yetinmeyip yangınlarda, iş kazalarında ölmelerine sebep oluyorsa, biz böyle bir küreselleşmeden yana olamayız.
Bizler işçiler arasında şimdilik örgütlü ve ayrıcalıklı konumda olan azınlığa dayanarak değil, örgütsüz olana, en güçsüz, en yoksul olanlara göre politika belirlemeliyiz.
Dünyada var olan düzen güçlülerin düzenidir.
Bu düzeni geniş kitleler için, yoksullar ve zayıflar için düzeltme iddiasında olmalıyız. Bizim sendikalar olarak ortaya çıkış sebebimiz budur.
Biz sendikacılar ve sendikalar için önemli olan güçlüden yana olmak değildir, onurlu olan yoksuldan ve güçsüzden yana olmaktır. Sendikal harekete yakışan da budur.
Saygılarımla,
08.01.2012
Rıdvan Budak
DİSK TEKSTİL Genel Başkanı
This post is also available in: Türkçe